Üniversiteler Hayal mi Satıyor? (3/5)

Öğrencilerine Ültimatom Veren Bölüm Başkanı

Hiç unutmuyorum. İlk dersimize bölüm başkanı girmişti. Şansımıza dünyanın en ciddi ve asık suratlı adamıydı. Tanışma öncesi ağzından ilk çıkan şey: “Burayı beğenmeyen defolsun gitsin.” ana fikrine sahip bir açıklamaydı. Devamı da şöyleydi:

Bir öğrenci sırt çantasını tutmuş tel örgünün arkasından bakıyor.

“Kendinizi şanslı sayın. Sizin yerinizde olmak isteyen, o sıralarda oturmak isteyen binlerce genç var. Ona göre ayağınızı denk alın.” (Tam özel sektör kafası.) Bu konuşma sonrası birbirimize bakarak “Bu okul bitmeyecek.” demiştik. Bakın bu anlattıklarım en tırt şeyler. Ciddi ciddi devamsızlık tutulması, saça sakala karışılması (evet, gerçekten vardı bu) hocaya azıcık ters gidince tutanağınızın tutulması ve daha neler neler…

“Tamam, dört sene dişimi sıkarım.” diyorsunuz ama olmuyor. Sinek küçüktür ama mide bulandırır derler ya işte sorun tam da bu: Bu küçük sinekler bir süre sonra tüm çorba kasesini istila edecek. Yeter artık ben gidiyorum dediğinizde ise zaten dördüncü seneye varmış olacaksınız. İşte sinekli çorbanız… ya da çorbalı sineğiniz mi demeliydim? Haydi afiyet olsun!

Üniversiteler liseye döndü derken anlatmak istediğim şu: Yıllarca yaptığınız üniversite hazırlığı sizi lisenin leş ortamından kurtarmıyor, kurtaramıyor. İşini tutkuyla yapmayan, akşam izleyeceği diziyi düşünen badem bıyıklı hocanızın yerini pamuk saçlı profesörünüz alıyor. Aslında işin özü hayalleri dizginleyebilmek.

Hocasının tipini bilmediğiniz dersleriniz olacak. Kantinlerin de para kazanması lazım değil mi? Derse gelmeyen hocaları hiç merak etmeyin. Sınav yaparken asistanları eksiksiz geliyorlar. İşin özeti; yine muhatap olacağınız kesim aynı kesim. Türkiye’nin seçkin üniversitelerinden birini kazanamadıysanız durum bu.

Kebapçı Salonu Açar Gibi Üniversite Açmak Doğru mu?

Lisede sonuncu olduğu halde üniversiteyi kazanan var mı aranızda? Bunlar üniversiteye kapak attım diye kendilerini şanslı sayarlar. Bir de üstüne; “Üniversite yeni açıldığı için kolay girdim.” diyerek sevinirler. Kim kime girdi o ayrıca tartışılır. Aranızda bu arkadaşlardan varsa zaten durumu anlatınca neden sevinmemesi gerektiğini anlayacak.

Derslikteki boş sandalyeler.

Ülkemizde üniversite sayısı 2002 yılında 76 taneymiş. Neredeyse her ile bir üniversite düşüyor. 2018 yılı resmi rakamlarına bakınca üniversite sayısının 206’ya ulaştığını görüyoruz. Bu sefer de her ilçeye üniversite projesine başlandı sanırım. Bu sizce çok mu iyi? İyi diyenler daha üniversitenin ne olduğunu anlayamamışlar ne yazık ki.

“Her şehirde üniversite açmak ahlaksızlıktır.”

– Prof. Dr. İlber Ortaylı

Pazarda erik satan teyzeyle röportaj yapıldığını hayal edin. Spiker teyzeye “Bu erikler neden pahalı?” diye sorsa, “Bu sene fazla erik üretemediğimiz için.” cevabını verecek.

Eğer her taraf erikten geçilmeseydi fiyatlar da düşecekti. Arz talep meselesi. Yani özetle her yere üniversite basınca eğitim kalitesi artmıyor daha da düşüyor.

Dikkat dikkat! Hayatın gerçekleri: Her yere üniversite dikince önünüzdeki konsoldan hızlı hızlı mühendis basamıyorsunuz. Her mahalleye hukuk fakültesi kurunca içeriden diplomatlar çıkıp Obesilk Tower‘ları ele geçirmiyor. Red Alert oynamıyoruz ki anasını satayım. Age of Empires evreninde de değiliz. Bu ne iş?

Orta yaşlı bir kadın bize doğru kızarak bakıyor.

İnsanlara şunu anlatamıyoruz: Üniversite az bulunan elit bir yapıdır ve sadece hak edenleri eğitir. Liseden bozma binaları üniversite yapıp içini baygın bakışlı memurlarla doldurunca orası üniversite olmaz. İşte bu yüzden uyanık olun.

Halihazırda üniversite öğrencisiyseniz çevrenizdeki işaretlere dikkat edin. Dikkat edin ki bu tarz bir üniversiteye girmişseniz geleceğinizi güvence altına alabilin. Daha birinci sınıftan iş arayın. Yoksa mezuniyet sonrası iki sene iş arayacaksınız. Şimdi karar verin. Okuldayken mi iş aramak daha iyi yoksa evdekilerin Cursed Damage veren bakışları eşliğinde mi iş aramak daha iyi?

(bkz: “Binlerce Mezun Temizlik Kadrosu Peşinde” – Hürriyet)