Deniz manzaralı bir üniversitenin kampüsü.

Üniversiteler sahiden de rehberlik hocamızın bize anlattığı gibi cennetsi bir yer mi? Daimi kurtuluşumuz mu? İstatistikler hiç öyle söylemiyor. Bir milyona yakın üniversite diplomalı işsiz görüyoruz. Bunların büyük bir kısmı kapağı kamu kuruluşlarına atmak için günde 8 saat ders çalışıyor. Bundan yılanlar iki yıllık iş tecrübeleri olmadığı için özel sektörde modern kölelik yapıyorlar.

(bkz: Yıllara Göre Mezun İşsiz Sayısı)
(bkz: Diplomalı İşsizler – Hürriyet)

Sosyal Hizmetler mezunu adam köyüne dönüp çobanlık yapıyor. Kamu Yönetimi mezunu genç kız, güvenlik elemanı oluyor. Maliye Bölümü mezunu ağabeyimiz kuryecilik yapıyor. Bu duruma uzaktan baktığımızda kabaca dört kesim görüyoruz.

Yazının amacı belli: Şu ana kadar üniversite okumanın gerekliliği sizin için tartışmasız gerçeklikti. Çünkü hep bu yönde telkinler aldınız. Ama bu öğretileri aldığınız kişiler daha kampüsün kapısından girmemiş olan ana babanız ya da kadro açığı yüzünden şans kaza memur yapılmış lise mezunu dayınızdı.

Bu sefer bir değişiklik yapın ve üniversite okumuş, iki bölüm bitirmiş, hocalarla (iyi-kötü) iletişime geçmiş ve kampüs ortamını yaşamış birinin akıl hocanız olmasına izin verin. Bakalım lisede anlatılan cennetsi üniversite tasvirleri ne kadar doğru. Oraya gittiğimizle neyle karşılaşacağız?

Türkiye’deki Üniversiteler Ne Halde?

Uğruna yaz tatillerimizi heba ettik. Hafta içi okulla uğraştığımız yetmezmiş gibi hafta sonları da dershane sandalyelerinde g.t çürüttük. En güzel aktiviteleri erteledik. Sınavda başarımızı etkiler diye lise aşkımıza veda ettik. Sınav arifesi menopoza girmiş teyzeler gibi uyuyamadık. Sınavı kazanamayınca dünyanın sonu geldi sandık. Antidepresan tedavisinin ardından “Artık seneye.” dedik ve yeni maratona hazırlandık. Peki ne uğruna? Bir hiç…

Boş bir amfideki kapalı sandalyeler.

Bakın bu konu yanlış anlaşılmaya, başka yerlere çekilmeye çok müsait. Bunun farkındayız. Çünkü herkes bir parça suçlu ve kimse kendine laf edilsin istemiyor. Üniversite öğrencileri ve adayları olarak sizler de bu gruba dahilsiniz. Sanmayın ki üniversiteleri yerin dibine sokup sizi yücelteceğiz. Tabii ki hayır.

Konunun daha iyi anlaşılması adına sizin disiplinli, kendini geliştiren ve tutkulu bir öğrenci olduğunuzu var sayıyoruz. Bunu baz alarak üniversiteler üzerinde yorum yapacağız. Günde dokuz saat nargile emikleyen ve tek işi Melis’e snap atmak olan bir Barancan’ı Harvard’a da yerleştirsek de bilim literatüründe değişiklik olmaz. Zaten işe yaramaz biriyseniz değerlendirme yapmak boş konuşmak olurdu. Al birini vur ötekine.

Not: Barancan hemen alınma örnek veriyoruz.

Bu yanlış anlaşılmayı da aradan çıkarttığımıza göre üniversiteler ne halde, ona bakalım. Üniversite dedikleri şey lise hocanızın gözlerini tavana dikerek anlattığı o eşsiz cennet tasvirine ne kadar uyuyor? Oraya gitmiş, her ortama girmiş, kimi zaman derslerinden kalmış ama okulunu tamamlamış bir ağabeyiniz size anlatmaya başlasın. Keşke her şey üniversiteye kalsa.