Mutsuz görünümlü bir heykel, yere doğru bakıyor.

Özgüvensiz biri olmanı dış görünüşüne bağlıyorsan doğru yere geldin. Bu şekilde düşünen çok sayıda insan var ve her biri özgüven kazanma konusunda karşılarına çıkan ilk engele takılmış durumdalar yani fiziksel kusurlarına…

Ah bir zayıflasalar, ah bir boy atsalar veya burunları istedikleri gibi olsa her şey yoluna girecek ama olmuyor. Genetikleri onlara izin vermedi. Artık tek kurtuluşları bir mucizenin gerçekleşmesi…

Ofiste son derece bunalmış bir kadın, başını eline koymuş mutsuz bir şekilde etrafa bakıyor.

Özgüvensiz insanın bu kestirip atma huyu, dışarıdan bakıldığında sanki bir kaçış senaryosu gibi. Evet, gerçeklerden kaçış…

Bu insanlar, özgüvensizliklerinin altında yatan gerçek sebepler yerine, somut sebeplere odaklanmış haldeler. Tıpkı siyah haplı incel’ler gibi…

(bkz: Incel nedir?)
(bkz: Siyah Hap Nedir?)

Onlara göre tek çare modern tıbbın elverdiği ölçüde bıçak altına yatmak.

— Peki neden böyle?
— Çünkü daha kolay. Sonuçta insanlar kompleks düşünmeyi sevmezler.

Özgüvensiz insanların çoğu başarısızlığı da bu yüzdendir zaten. Çünkü potansiyellerinin tamamını kullanmazlar. Bu güçlerini engelleyen sebepleri kendileri yaratırlar. Derinlerde saklı kalmış asıl sorunlar yerine, gözle görülür yüzeysel etkenlere takılırlar.

Not: Elbette estetik operasyonların ve diyetlerin gerektiği çok sayıda klinik vaka vardır. Bunlara karşı olmamı beklemeyin. Ne demek istediğimi yazıya devam ettikçe anlayacaksınız. (diye umuyorum.)

Eğer siz de özgüven kazanma yolunda bu tür engellere takıldıysanız, anlamanız gereken bazı gerçekler var.

Nedir bunlar?

Dış Görünüşe Kafayı Takmak

Özgüven kazanmak için yola çıktığımızda yapacağımız en büyük hata; fiziksel kusurlarımıza odaklanmaktır. Boyumuz, kilomuz, kulağımızın şekli veya suratımızdaki sivilceler… Say say bitmez. Sanırız ki boyumuz “Tak!” diye uzasa tüm sorunlarımız çözülecek. Halbuki bu durumun gerçeklikle alakası yoktur. Bu zihniyetle kalıcı özgüven kazanabileceğimizi hayal etmek, saçmalıktan öte bir şey değildir. Neden?

Bu şekilde düşünen insanlar, nedense mankenlerin yaşadığı psikolojik sorunları unuturlar. Evet, herkesin bildiği çok çok ünlü mankenler… Birçokları onların vücuduna sahip olmak için servet verebilir. Fakat, onları uzaktan izlediğimiz ışıltılı dünyalar, buz dağının sadece görünen yüzüdür. Onlar da fiziksel takıntılarla boğuşurlar. Uzmanlardan psikolojik yardım alırlar. Bazıları kilosunu öyle kafaya takar ki zayıflayabilmek adına en ölümcül diyetlere bile kalkışırlar. Görüldüğü gibi; eşsiz güzellikte vücutlara sahip olan mankenler bile mayonez nehrinde yüzen bir omega kadar özgüvensiz olabiliyor.

Yui Hirasawa figürü gitar çalıyor. Çok sevimli.

(bkz: Omega Erkek)

Çareyi dış görünüşte arayan özgüvensiz arkadaşlar, bu örnekleri unutuyor. Peki hacminden bir türlü memnun olamayan dağ gibi vücutçulara ne demeli? Kaslarını büyütmek adına, her türlü zehri hiç düşünmeden vücutlarına enjekte edip sonunda kalp krizi geçiriyorlar. Bana inanmayın. Gidin kendiniz araştırın. Dünya şampiyonu vücutçuların birçoğu kalp krizinden ölmüş. Milyonları peşinden sürükleyen mankenlerin bazıları açlıktan, bazıları da depresyon ilaçlarından göçüp gitmiş. Demek ki burada bir terslik var. Özgüvensizliğimizi çok yanlış sebeplerle ilişkilendiriyoruz. Böyle konuştuğumda “Çok genelleme yapıyorsun.” diyorlar. Tamam öyle olsun. Tüm genellemeler yanlıştır ama!

“Genellemeler genelde doğrudur.”
Genelleme olmasın diye her insana tek tek makale mi yazalım?

Anlaşıldığı gibi; burnunuzdaki kemerden veya suratımızdaki izlerden kurtulduğunuzda özgüven sorununuz kalıcı şekilde çözülmeyecek. Belki bir hafta mutlu oluruz, ya sonrası? Sonrasında yeni kusurlar aramaya ve fazlasıyla da bulmaya devam ederiz. Evet, olabileceğinizin en iyisi olmaya çalışmak iyidir ama hangimiz bir Dr. Manhattan kadar kusursuz olabilir? O yüzden nerede duracağımızı bilmeli, değiştirmemiz mümkün olmayan somut sebeplere odaklanmamalıyız.