Okula Güven Olur mu? (2/2)

Okula Ne Amaçla Geldin?

Gençlerin eğlenip coşarken sadece silüetlerinin göründüğü, duman içinde bir disko ortamı.

Düşünsenize, hükûmet bir anda  üniversitelerde karma eğitimi yasaklıyor. “Yapamazlar!” diye çıkışmayın hemen. Yoksa challenge accepted moduna girerler, üzülen siz olursunuz. Zaten ondan öncesinde de yurtları kız-erkek diye ayırmışlardı. Malum, din-tarım devletinde yaşıyoruz. Burada olmaz diye bir şey yok. Olur.

Bu örneği, zihninizdeki bazı kilitleri açın diye uyduruyorum. Bu örnekten yola çıkarak sorum şu: “Eğer böyle bir şey olsaydı, hala üniversite okumak ister miydin?” Şimdi birbirimizi kandırmayalım. Herkes olacakları az çok tahmin edebiliyordur. Birçoğumuz üniversitelere eğitim kisvesi altında cimâ etmeye geliyoruz. Henüz bunu istatistiğe dökebilmemin imkanı yok, ama gelen mesajlar ve kapalı grup yorumları söylediklerimi haklı çıkarır nitelikte.

Hayır, bunu muhafazakar biri olduğum için söylemiyorum. Milletin sevişmesi bana batmıyor, ama şu da bir gerçek: Üniversiteleri karma eğitimden çıkarıp haremlik selamlık yapsalar, üniversite adayı sayısında büyük oranda düşüş olurdu.

— Tamam, sakin ol. Sen öyle yapmazdın. Haklısın. Sana demedim zaten.

Evet, herkesin okula geliş amacı farklıdır. Kimisi öğrenmek, kimisi iş bulmak kimisi de izdivaç yapmak için buralara gelir. Öyle ki bazısının tek amacı, ailesinin çenesini kapatmaktır. Ana-baba dırdırı bir süre sonra öyle bir raddeye gelir ki okumakla adam olunmayacağını onlara ispatlamak için dört sene heba edilir. Evet, böyle bir örnek çoğunuza garip gelebilir ama bu durumu yaşayan bilir.

Gelelim sana: Peki sen hangi amaçla buraya geldin? Amacın sadece iş bulmak mı? O zaman sıkıntıdasın. Badem bıyıklı rehberlik hocaların aksini iddia etseler de okulun amacı sana iş kapısı aralamak değildir. Amacın sadece yüksek meblağlarda maaş almak mı? Yine sıkıntıdasın. Okuyamadıkları için pişmanlık yaşayan büyüklerin aksini iddia etseler de okulun amacı sana yüksek maaş garantisi vermek değildir.

Sana düşen asıl görev, okulu en iyi nasıl sömürüp oradan maksimum verimle ayrılacağını hesaplamaktır.

Okuldan Nasıl Verim Alınır?

Okul denen şey, bizi iş dünyasına hazırlayan bir simülasyon gibidir. Arabayı uçuruma sürdüğümüzde, sanki hiç kaza yapmamış gibi tekrar yola ışınlanıp yarışa devam ettiğimiz vasat yarış oyunları var ya onlar gibi. Burada bol bol hata yapabiliriz ve üstelik bolca zamanımız vardır. Zaten okulu anlamanın püf noktası da burada gizlidir. Bize tanınan zamanı kullanmayı öğrenmek.

Evet, “vakit değerlendirme” dendiği zaman akıllara hemen kütüphaneler, aktiviteler, seminerler, spor salonları gelir. Aslında bunları saymaya bile gerek yok. Her ne kadar faydalı olduğunu bilsek de buralara uğramayı erteleriz. Dört sene boyunca bir kere bile buralara yolumuz düşmez. Sonra merak ederiz:

— Neden işsiz kaldım? Neden hak ettiğim parayı kazanamıyorum?
— Gerçekten hak etmediğinden olmasın?

Evet, okuldan maksimum verim alabilmek için memur kafasını bırakmalısın. Alacağın diplomayı, maaşı ve senelik izinleri düşünerek hayatını planlayamazsın. Bunlar hedef bile değildir. Bunlar en basit deltanın bile gerçekleştirebileceği sığ eylemlerdir.

Sigarayla kahve içen şapkalı şişman genç

(bkz: Delta Erkek)

Sen maaş bekleyen değil, maaş veren olmalısın. Yoksa ne diye okul okuyorsun ki? Daha kaliteli bir hizmetçi olmak için mi? Milletin mavi yakalı kölesi olmak için üniversite okunmaz. Böyle yapacaksan hiç gitme. Bir an önce basit bir getir götür işine gir daha iyi. En azından dört senen cebinde kalır. Zaten bu kafada olursan, dört sene sonra diplomalı bir getir götürcü olacaksın; hem de senden dört sene önce işe başlamış bir getir götürcüden emir alan bir getir götürcü…

Unutma, okul bir network cennetidir. Sana ömür boyu destek olabilecek bir avuç insanla tanışabilme imkanı sağlar. İleride kuracağın iş için en uygun iş arkadaşlarını burada bulabilir, onlarla bolca vakit geçirebilirsin. Sonuçta aynı kampüsü, aynı dersi ve aynı evi (veya yurdu) paylaşacaksınız.

Konuyu yazış amacıma gelecek olursak; size tavsiye vermekten ziyade bildiğiniz şeyleri hatırlatmak istiyorum. Evet, siz bunları zaten biliyorsunuz, ama yine de bunları uygulamak işinize gelmiyor. Kütüphaneye gitmek veya aktivitelere katılmak sizin tarzınız değil. Çünkü alışkın değilsiniz. Tıpkı sigara bağımlıları gibi. Onlar da sigara içmemeleri gerektiğini gayet iyi bilirler. İstediğiniz kadar gırtlak kanseri fotoğraflarıyla onları korkutmaya çalışın. İşe yaramaz. Buradaki sorun, kilitli kalan son kapıdır. Evet, ikna kapısı. Onlar ikna olamamışlardır. Sürekli “Nasıl?” sorusuna cevap ararlar. “Zararlı olduğunu biliyorum ama nasıl bırakacağım?” derler. Özetle herkes yararın da zararın da farkındadır.

Dik konumda duran ve kendiliğinden yanarak tükenmiş kül halinde bir sigara.

Hiç unutmam; ekonomi hocamız, başından geçen bir olayı anlatmıştı. Bir öğrenci mezun olmuş ve evrak işlemlerini halletmek için etrafta dolanıp duruyor. İşlemlerin kütüphanede tamamlandığını öğrendikten sonra, yol üstünde rastladığı ekonomi hocamıza kütüphanenin yerini soruyor. (Hocamız hikayenin bu kısmında gerçekten çok sinirlenmişti.) Bize şöyle dedi:

“Emin olun çocuklar, elimde yetki olsa o öğrenciyi asla mezun etmezdim. Dört sene boyunca burada sürtmüş, mezun oluyor ama hala kütüphanenin yolunu bilmiyor.”

Bu hikayeyi dinlerken “Amma da abarttı ya.” demiştim. Çünkü ben de o tiplerden biriydim. Her şeyi ucu ucuna yetiştiren, işleri kılıfına uyduran, azla yetinen vasat biri. Sizin anlayacağınız; sürekli alay ettiğim vasıfsız adamı detaylı tanımlayabilmem, sadece gözleme dayalı değil; her sabah yüzümü yıkarken, o vasıfsıza aynada rastlamamdan. Çünkü, bir zamanlar kendisi tam bir memurdu. Ama geç de olsa o zihniyetten kurtulabildi.

Neyse yeter artık ya! Anılardı, derslerdi konuşa konuşa içim şişti. Hem zaten kütüphane de yolumuzun üzerinde. Gideriz bir ara. Önce bi Şanzelize yapalım!