Yüksek hapishane çitlerinin ardından şehre bakan bir insan silüeti.

Öyle bir toplum düşünün ki sınav için eğitilsinler, tecil uzatmak için okula gitsinler, az çalışmak için meslek öğrensinler. Nihai hedefleri devlete yanlayıp maaş cukkalamak olsun. Üstelik bu kemirgenliği, sürdürülebilir bir toplum düzeniymiş gibi nesilden nesile aktarsınlar.

Evet, tipik bir Türko‘nun doğar doğmaz içine düştüğü açmaz tam da budur. Onun literatüründe kendini keşfetmek gibi bir kavram yoktur. Batılı bir çocuk, ideallerini bulması için senelik dünya turuna yollanırken Türko, yazları oto sanayide silecek suyu değiştiriyordur.

Türko, birey de değildir. Birden fazla kolektif yapının değersiz bir piyonudur. Kendi ülkesinde bile üçüncü sınıf vatandaştır. Hayattan ne istediği ona sorulmaz. Eline yapılacaklar listesi tutuşturulur ve sahaya sürülür. Sonrasında ise her bayram sorguya çekilir.

Torna tezgahından çıkan kıvılcımlar.

Genç Türko‘nun amacı devlete yanlayıp maaş emcüklemek gibi görünse de ana hedefi nişan, düğün ve tatil döngüsünü başlatacak finansal altyapıyı sağlamaktır. Şansı yaver giderse devlete kapak atar ve üreme faaliyetlerini sekteye uğratacak tüm engelleri ortadan kaldırır.

Bu sebeple ki Türko hep bir yarış halindedir. Ömür boyu bir kez olsun nefes alıp düşünemez. Hayatını belirleyecek önemli kararları bile boğulurken vermek zorundadır. Çünkü hobisiz yaşlıları memnun edecek kararlar vermesi için en uygun zemin budur.

Günün sonunda Türko, Cemal Ağaları ve İhsan Emmileri torun tombalak ligine dahil edecek zorlu quest’leri kendi arzusuymuş gibi yerine getirir. Bu benim zamanımda da böyleydi, hâlen böyle.

Boomer’lara Ne Borçluyuz?

Herkesin uzunca bir dönem cevap bulamadığı bazı sorular olmuştur.

  • Misal, 15 senede emekli olmuş dayılar bana ne kazandırdı ki ömür boyu çalışıp vergimle onların maaşlarını ödüyor ve hastane masraflarını karşılıyorum?
  • Böylesi saçma bir sistem kimin aklına gelmiş?

Dahası da var:

  • Evlilik yaşımın 30 civarı olması gerektiğine kim karar veriyor? Belki ben 55 yaşında sessiz ve çocuksuz evimde Playstation oynamak istiyorum.
  • Bu hayalimin yapayalnız ezik bir yaşam tarzı olduğuna kim karar veriyor?
  • Neden Ökkeş dedemin torun hasretini gidermek için hayallerimi çöpe atmak zorundayım?
  • Neden diğer insanlardan kabul görmek için hayatımı onlarınkine benzetmek zorundayım?
  • Neden günümüz modern kadınıyla ilişiğimi kestiğim için incel damgası yiyorum. Ve neden otomatikman “kadın düşmanı” oluyorum?
    (bkz: Incel Nedir?)
    (bkz: Kadın Düşmanlığı ve Sonuçları)

Bu soruları kendinize sorarken yalnız olmadığınıza inanmak istersiniz. Sonuçta IQ’su çift haneyi geçen herkes bunları bir kez olsun düşünmüştür. Ama gün gelir, her akşam dertleştiğiniz can dostunuz bile size Instagram’dan düğün davetiyesi yollar. Halbuki daha düne kadar evliliğin ne kadar çürümüş bir sistem olduğunu sizinle beraber eleştiriyordur.

Yalnızlık kavramını anlatan soyut bir resim. Bir sürü bilyenin ortasında tek bir misket var.

(bkz: Gerçek Yalnızlık Nedir?)

Bu tür ilkesizlikleri ekseriyetle X ve Y kuşağı ağabeylerinizden görürsünüz. Çünkü vakti zamanında girilmiş işleri ve ilerlemekte olan kariyerleri vardır. Z kuşağı gibi işsiz, aç ve umutsuz değillerdir. Fakat bulundukları konumun meyvelerini toplayıp oradan sıyrılmak yerine ofislerindeki kalitesiz koltuğa kök salmak isterler. Çünkü İhsan Emmileri mutlu edecek olay ufkunu çoktan geçmişlerdir. Tek dertleri hayatlarını tamamına erdirecek bir gelin adayı bulmaktır.

Pardon bölüyorum ama bir şeye daha dikkat çekmek isterim. Nedense hayatınızın aşkı tam da memur atamanızdan sonraki yıl sizi bulur. Bak Allah’ın işine.

Neyse, devam:

Ama Z kuşağında işler değişti. Onlar survive edebilmek için düşünmek zorunda kaldılar. Böylece konforunu ve geleceğini önceleyen ilk (yarı) liberal nesil ortaya çıktı. Özgürlük düşmanı solcu boomer dedeleri tarafından “deccal” ilan edilmelerinin sebebi de bu.

— Ne? Solcu boomer mı? Dededen solcu boomer mı olurmuş!? Solcu boomer dediğin CHP’li permalı teyzedir.

— Hayır!

Cumayı kaçırmamak için Doblo’suyla makas atan hacı deden de aslında bir solcudur. Biliyorum ikna olmadın, kısaca açıklıyorum:

  • Deden ilmek ilmek kolektif ahlak ile kodlanmıştır. Öyle ki düşmanı sevinmesin diye aç yatıp tok görünür. Davası uğruna her türlü omurgasızlığa göz yumar. Sonuçta “Çalıyor ama çalışıyor.” özdeyişi onun neslinden çıkmadır. Tıpkı Apple cihazından Elon Musk’a söven solcu tweet’leri gibi hayatı çelişkilerle doludur.
  • Dedenin oy attığı parti de tıpkı komünist parti gibi serbest piyasa düşmanıdır. Meclisteki o takım elbiseli koca koca adamlar patatis-soğan fiyatlarını tartışıp zabıta eşliğinde fiyat denetimine çıktıklarında deden “Bunlar ne yapıyor lan?” diye düşünmez. Tıpkı bir komünist gibi devletin serbest piyasaya vurduğu her darbeden sadistçe zevk alır.
  • Ayrıca deden özgürlüğe de düşmandır. Tıpkı solcular gibi insanı insan yapan serseri duyguları inkar eder. Mesela ifade özgürlüğünü ele alalım: Dedene First Blood‘daki gibi elektrik versek yine de küfür etmenin ifade özgürlüğü olduğunu ona söyletemezdik. Çünkü o etkili küfür edecek yaratıcı zekadan yoksundur. Bunun farkında olduğu için de solcu kardeşleri gibi her iki tarafı dipte eşitlemeye çalışır. Otoriterliğini çıkarına göre eğip büktüğü ahlak kurallarıyla rasyonelleştirir. “Ben yapamıyorsam o da yapamasın.” zihniyetiyle tam bir eşitlikçidir.

Özetle dedenin komünist olduğunu anlaman için ille de kış mevsimini beklemene gerek yok. O, yazları kuşandığı bilgiye kapalıyım tişörtüyle de tam bir solcudur. Zaten dedenin sevdiği char’lara baktığında özgürlükle uzaktan yakından alakalarının olmadığını görürsün.

Pardon yine bölüyorum. İşte solcular AKP sırf özelleştirme yapıyor diye onları “kapitalist” ilan ederler. Halbuki bu adamların serbest piyasadaki “serbest” sözcüğüne bile tahammülleri yoktur.

Neyse devam:

Ayrıca deden istese de sağcı olamazdı. Çünkü Türkiye’de bir sağ parti yok. Evet, onu ve bizi bu kolektif kölelikten kurtaracağını iddia eden diğer partiler de başka bir sol ideolojinin uzantısı. Yani senin anlayacağın solcu kardeşim, başımızdaki adamlar sihirli değnekle yok olup gitselerdi bile değişen pek bir şey olmayacaktı. Anca Spotify’ında biriktirdiğin komünist marşlarını belediye megafonundan dinlerdin, hem de kulaklarından kan gelinceye kadar.

Biliyorum marşlarınız çok güzel ama unutma, sinek kovalar gibi bayrak sallayan bu teyze de seninle ortak milli duyguları paylaşıyor. Sadece flamalarınızın renkleri farklı.

  • Toparlıyorum; standart bir Türk genci, ülkesini açık hava hapishanesine dönüştürecek bir ideolojiyi “özgürlük” sanıyor.
  • İslamcı yönetimden yılıp solcu gardiyanlarının paçalarına yapışıyor,
  • Ve! Onlar için molotof atıp gaz yiyor.

Neyse, komünistleri yine kaçırttık. Ama iyi de oldu. Bu yazıdan faydalanmaları beni daha çok üzerdi. Onlar hışımla kapıyı çarpıp gittiklerine göre biz asıl şovumuza geçebiliriz. Hazırsak kahvelerimizi alıp tozlu Betamax‘ımızı tavan arasından indirelim. Keza kölelikten kurtulmak için eski tape’leri analiz etmemiz gerekecek. İzninizle kaseti koyuyorum.