Kölelikten Kurtulma Rehberi (2/2)
Ben Niçin Köleydim?
Yıl 1995. Çektiğimiz komik fotoğrafları görebilmek için fotoğrafçı dükkanına gidip tüm özelimizi oradaki abi ile paylaşmak zorunda kaldığımız o karanlık dönem.
Google Maps yok. Kaybolduğumuzda “Sen buralı değil misin?” şeklinde bizi azarlayan esnaf dayılarla muhatap olmak zorundayız.
Video oyunları yok. Left 4 Dead‘i bilgisayarsız oynuyoruz. Zombi tehdidi yerine paslı çiviler var. İnşaat molozlarının arasında yaralanmadan savaşabilenler oyunu kazanıyor.
Bilgiye erişim kısıtlı. Her şey 10 sene geriden geliyor. Hayranı olduğumuz yabancı bir sanatçının hobilerini öğrenmemiz bile ciddi bir mesele. Onu geçtim, bir grubun single albümünü bulmak Güneydoğu sınırından keleş sokmakla eşdeğer.
Zaman da bizim için farklı akıyor. Amerika 1995’i yaşarken biz onların 80’lerden kalma filmlerini izliyoruz. Hayranlık içinde “Vay be! Adamlar teknolojide aşmış ya.” diyoruz.
Tabii o zamanlar milliyetçilik revaçta. Filmlerden görüp daha iyi bir hayata özendiğimiz için bizi Batı hayranı olmakla suçluyorlar. Devletlerine güvenleri öylesine tam. Sınıf arkadaşlarım sanki 10 sene sonra A101’de para üstü saymayacakmış gibi fonksiyon problemleri çözüyorlar.
Öğretmenler de ayrı bir dert. Dandik bir PlayStore uygulamasının tek tıkla çözebileceği basit problemleri hayat memat meselesiymiş gibi anlatıyorlar. Beğenmeyip azarladıkları o cahil veletlerden yüz kat daha işe yaramaz bir parazite dönüşeceklerinin farkında değiller.
Bense okulun kantininde köşeye çekilmiş içinde bulunduğum tatsız durumu anlamlandırmaya çalışıyorum. Sabahın köründe burada ne işim var ve neden Zitvatorok Antlaşması’nı bilmek zorundayım? Hayatımı kolaylaştıran daha pratik şeyleri öğrenmem gerekmez mi? Cevap hayır.
Havalı çocukların oyunlarına katılamamam ve yan sınıftaki Burcu’yla tanışacak sosyal becerilerden yoksun olmam Milli Eğitim Bakanlığı’nın umurunda bile değil.
Onlar benden Küçük Kaynarca Antlaşması’nın maddelerini ezberlememi istiyorlar. Çünkü 13 yaşındaki beni Animus‘a sokup antlaşmada değiştirilen gizli maddeleri öğrenecekler (!) Koca bakanlık kıçı kırık bir sınav için beni buna zorlayacak değil ya! Bu kadar aptal olamazlar heralde, değil mi?
Ama olan oldu. Yıllarca “Bir bildikleri vardır.” diyerek büyüklerimim her lafını dinledim. Her istediklerini elimden geldiğince yapmaya çalıştım. Yapamadıklarım içinse kendimi suçladım, kafama taktım. Böylece yalaka, itaatkâr ve ilkesiz biri oldum.
Ben bu yüzden köleydim.
Peki sen neden kölesin?
Sen Neden Kölesin?
Bir kere benim internetim yoktu. Her konuda büyüklerime danışmak zorundaydım. Onlar benim için hem öğretmen hem de otorite figürüydü. Ama sen onların ne kadar cahil, aptal ve yobaz olduklarını sokak röportajlarından izliyorsun. Okuduğun yazıda aklına takılan bir şey olduğunda o yazının yazarına mail atabiliyorsun.
Benim için üniversite tek kurtuluş yoluydu. Sanıyordum ki tıkır tıkır işleyen gerçek bir devlette yaşıyorum, aldığım diploma bir işe yarayacak. Ama sen ülkenin Bademli Muz Cumhuriyeti’ne nasıl dönüştüğünü Twitter üzerinden adım adım takip edebiliyorsun.
Ben doğduğum mahallenin kader mahkumlarıyla dışlanmadan arkadaşlık kurabilmek için aptal bir futbol takımının ilk 11’ini ezbere bilmek zorundaydım. Ama sen sevdiğin oyunları sevdiğin insanlarla evinin konforunda oynayabiliyorsun.
Ben bir kadının peşinde koşup hayatımı ona adamak zorundaydım. İzlediğim filmlerden dinlediğim şarkılara kadar her şey beni yalnızlıkla korkutuyordu. Tüketebildiğim sayılı içeriğe göre kadınlar, her erkeğin muhakkak sahip olması gereken meleksi varlıklardı. Ama sen günümüz “modern” kadınının ne menem bir şey olduğunu TikTok, Instagram ve Tinder üzerinden rahatça öğrenebiliyorsun.
Fakat görüyorum ki geçen zaman bazı şeyleri değiştirememiş. Köle her zaman köleymiş. Çünkü gönül gözümle size baktığımda aranızdan bazılarınızın halen giydiği takım formalarını görüyorum. 2022 yılında on binlerce bilgisayar oyunu, yüz binlerce çizgi roman ya da en basitinden vücut geliştirmek gibi üretken aktiviteler dururken gidip futbol fanatiği olmayı tercih etmişsiniz.
O da nesi? Bir yerlerden acıklı müzik sesi geliyor. Biriniz son model akıllı telefonunun zil sesine arabesk müzik koymuş. Sanki dünyada dinleyecek başka müzik türü kalmamış gibi üreme faaliyetleri sekteye uğramış bir adamın acılı yakarışlarını zil sesi olarak kullanıyor.
Bu koku da ne? Birinci içmekten 3 kere enfarktüs geçiren dedemin kokusuyla aynı kokuyu alıyorum. Sigaranın zararlarıyla ilgili sayısız film, belgesel izlediniz ve halen bu meretin bağımlısısınız.
Sigarayla havalı olmak 90’larda kaldı sanırdım. Anlaşılan o ki 27 sene içinde arabeskin içine rap karışması dışında değişen pek bir şey olmamış. Yine abileriniz gibi tek tip insan olmayı başarmışsınız. Bu nedenle siz de onlar gibi kölesiniz.
Onlardan tek farkınız hayata karşı tutumunuz ve ileri seviye bencilliğiniz. Aslında bu hoşuma gidiyor. Ama hiç şımarmayın çünkü o da günümüz teknolojilerinin ve sosyal medyanın bir nimeti, sizin beceriniz değil. Sonuçta sizdeki teknolojiyi maymuna versek o da haline isyan ederdi.
Sanırım bana yeterince sinirlendin. Umarım bu öfken zihninde bazı şeyleri tetiklemiştir. Ne yazık ki sen bir Amerikalı değilsin. Seni kolektif yapının bir piyonu olmaktan ve saçma sapan gönül işlerinden vazgeçiremem. Bu çok zor. Çünkü üremeyi aradan çıkardığında seni hayata bağlayacak fazla bir şey kalmıyor. Başını önüne eğip yerdeki halının oryantal desenlerine bakarak uzun uzun düşündüğünde bana hak vereceksin.
Kırsaldaysan işin daha da yaş. Köy ortamı öyle bir lore ki 3 dakikalık tatsız tuzsuz bir Anadolu pompası için doğru dürüst tanıyıp görmediğin bir kadına (ve ailesine) çeyiz düzmek zorundasın. Şayet duruma isyan edip bu aşamayı bypass ettiğinde hem eşek cennetine yollanacak hem de işlediğin büyük günah için cehenneme paslanacaksın. Zalim nefsin kor ateşi tadacak.
Konuya bir de benim gözümden bak. Başta planım seni hapsolduğun Orta Doğu batağından kurtarmak için 8-10 maddelik bir liste hazırlamaktı ama daha ilk maddede duvara tosladım. Çünkü “Para kazanır kazanmaz birini bulup evlenmemelisin.” dediğimde daha ikinci maddeye geçmeden suratıma tükürürdün. O yüzden sana neden nişan, düğün ve çocuk üçlüsüne kapılmaman gerektiğini uzun uzun izah etmek zorunda kaldım. Hem de yazı gibi ilkel bir araçla.
Keza sen zincir üstüne zincir kaplısın. Seni buradan kurtaracak bir anahtarım yok. Seni oradan kurtarabilecek tek şey, içinde alev alev yanan öfkendir. Bu alevi harlayacak tek şeyse kendine soracağın o soru:
Senin mutluluğun mu? Yoksa İhsan Emmilerin mutluluğu mu?
Seçim senin…
Ama dikkat et bu soruları sormak için çok geç kalma. Çünkü zaman konusunda fazla lüksün yok. Üstelik geri dönüş şansın da olmayacak.
Geriye dönememenin çaresizliği tarifsizdir. Öyle ki İskeletor bile geçmişe gidip bir şeyleri değiştirmeye çalışmış ama başaramamıştı. O yüzden gününüzü iyi değerlendirin ve kimin tarafında olduğunuza karar verin. Çünkü önemli olan günümüzdür.
Biliyorum, bu yazı Half-Life 2: Episode Two gibi bitti. Umarım bu yazıyı da Episode Two gibi tekrar tekrar bitirirsiniz. Çünkü sizi bu hayatta en çok sıkıntıya sokan o düğümü bu yazıda işledim.