Geç Kalmışlık Hissinden Nasıl Kurtuluruz? (2/2)

Başarı Hikayelerinin Görünmeyen Yüzü

Genç bir kız ilk okul üniformasıyla cosplay partisine gitmiş.

Sosyal medyada veya çevrende bazı insanların hayatlarına tanık oluyorsun. Onlar çok şanslı! Eleman, senin “Merhaba.” demeye çekindiğin cosplayer kızı koluna takmış geziyor. Tipi de bir halta benzese hani. Üstüne üstlük o kız, bu elemana kendini beğendirebilmek için sevdiği pastayı yapmaya çalışıyor. Olacak iş mi? Bu hayatın sorunu ne? Bu ne işkence?

Aslında olay şu: Biz hep başarının son aşamasına tanık oluyoruz. Perde arkasını bilmiyoruz. O ünlü cosplayer kızı pervaneye çeviren tipsiz veledin neler çektiğinden haberimiz yok. O kızla yaşamak ya da onu o hale getirebilmek nasıl bir zulüm? Biz bilmiyoruz.

Bu arada! Niye o elemana tipsiz dedim? Güzel kız arkadaşını ondan kıskandığım için mi? Hayır. Çoğunuzun dilinden konuşmaya çalıştığım için dedim. Çünkü hepimiz bu aptallığı yapıyoruz. Bazı insanlara gereğinden fazla gıcık kapıyoruz. Bu yüzden, onların geçmişini de merak etmiyoruz. Direkt tipsiz veya aptal olarak onları etiketlemek işimize geliyor. Böylece öğrenme zahmetine girip sıkıntı çekmekten de kurtuluyoruz. Tüm bunların sonucunda, gelişiminizin önüne kocaman bir set çekiliyor.

(bkz: Siyah Hap Nedir?)

Bir adam kum saatinin içinde acı çekerek bekliyor.

Medyada gördüğümüz başarı hikayeleri de böyle. Arka planda çekilen çileleri bilmiyoruz. Çünkü bu bölümleri izleyiciye sunmak sıkıcı. O bölümleri kırparak hikayeyi canlı tutmak daha kazançlı. Bunu yapınca geriye ne kalıyor? Şanslı milyonerin eğlenceli yol macerası! Daha kısa, daha izlenesi, daha kazançlı…

Şayet bu kırpılmış senaryoları yersek, depresyonla kavruk geç kalmışlık hissi yaşamamız kaçınılmazdır. Her zamankinden daha muhtaç, daha yoksun, daha aceleci, daha ısrarcı ve daha telaşlı oluruz. Kız arkadaş bulmaktan iş başlatmaya kadar tüm girişimlerimiz tehlikeye girer. Bizi sekteye uğratan geç kalmışlık hissinin kaynağı tam da budur.

(bkz: Kız Arkadaş Bulmak için Acele Etmek)

Bruce Wayne’in Yerinde Sen Olsan Ne Olurdu?

Hepimiz bir dönem süper kahramanlara özenmişizdir. Özellikle süper güce sahip olmayan süper kahramanlara. Batman gibi. Onları ayrı bir severiz. Çünkü onların o seviyeye ulaşabilmek için gösterdikleri çabaya birinci gözden şahit olmuşuzdur.

Evet, süper kahramanları kıskanmıyoruz. Mevcut sıkıntılarıyla alay etmiyoruz. Aksine, başlarına gelen sorunları kendi yöntemleriyle çözmelerine hayran kalıyoruz. Onları her şeyin en iyisine ve en güzeline layık görüyoruz. Gelişimlerini her ayrıntısını kadar keyifle takip ediyoruz. Şunu net bir şekilde kabul ediyoruz ki: Onlar bizden üstün ve bunu sonuna kadar hak ediyorlar.

Peki ya gerçek dünyadaki üstlerimiz? Onlara karşı düşünce ve tutumlarımız ne? Hemen sayalım. Onlar babadan zengin, hırsız, şerefsiz ve dolandırıcılar. Evet, onları hiç mi hiç sevmiyoruz. Lüks araçlarından güzel kadınlarla indiklerini uzaktan izlemek bizi deli ediyor. Peki neden? Batman de babadan zengin. Aranızda Bruce Wayne‘i vergi dairesine şikayet etmek isteyen var mı? Çünkü ben onu irsaliyeli fatura keserken hiç görmedim. Varsa yoksa balo, açılış ve pahalı mühimmatlara para harcamak.

Bir grup iş adamı kadeh kaldırıyorlar.

Durum böyleyken, neden babadan zengin Batman’e değilde hiç tanımadığımız bir zengine gıcık oluyoruz? Çünkü o adamın o seviyeye gelebilmek için evden eve mal taşıdığından haberimiz yok. Bizim tek gördüğümüz, o adamın bizim gibi sıradan biri oluşu. Kostüm giymiyor. Süper güçleri de yok. Yakışıklı filan da değil. Onu çalışırken de görmedik. İşte bizi uyuz eden şey tam da bu. Sanki medyada gördüğümüz o zengin adam, koltuğumuzun yanında bizimle beraber fıstık yiyordu. Ama bizim yerimize onu alıp zengin yaptılar. Hayır! O da diğerleri gibi elini kirletip çalıştı. Biz yattık.

Şunu açıkça anlamamız gerek: Nasıl ki biz bir Batman’in seviyesinde değilsek, TV de görüp kıskandığımız o zengin adamın da seviyesinde değiliz. Şayet o seviyeye gelmek istiyorsak öncelikle kıskançlığımızdan arınmamız gerekir. Nasıl ki çizgi roman kahramanlarının başarılarına saygı duyuyorsak, gerçek dünyanın kahramanlarına da saygı duymamız gerekir.

— Ama abi öyle diyosun da. Bazı adamlar var. Hiçbir yetenekleri yok ama bak nasıl da zenginler.
— Onları zengin kategorisine dahil etmiyoruz. Neden? Çünkü biz kalıcı zenginlerden bahsediyoruz. Bir gecede zengin olanlardan değil. O bahsettiğin adamların zenginlikleri kırılgan. Bugün saltanat sürerken yarın adliye koridorlarında zenginliklerinin hesabını vermek için sıraya girebilirler.

Anlayın artık. Başarı şansa bağlı değil. Sistematik ilerleyişin sonucu. Ancak bu disipline sahip olanlar başarıyı devam ettirebilir. Bir önceki başlıkta bahsettiğimiz tipsiz çocuğu ele alalım. Hani herkesin aşık olduğu cosplayer sevgilisi olan çocuk. Heh! İşte o. O kız senin sevgilin olsaydı, kendini sana beğendirebilmek için kek yapma zahmetine girer miydi sanıyorsun? Hayır. Çünkü sen, o kıza söz geçirebilecek seviyede değilsin. Sen o kızla yaşamanın nasıl bir yük olduğunu da bilmiyorsun. Bilseydin o kızı aklına bile getirmezdin.

Keşke imkan olsa da uzaktan atıp tutanları yakışıklı, kaslı, zengin ve yüksek statülü birinin vücuduna ışınlayabilsek. Böylece sene sonu geldiğinde, eskisinden daha yıkık bir hayata döndüklerini belgeleyebilirdik. Yine Bruce Wayne örneğinden yola çıkalım:

  • Fortnite’da takılan bir omegayı Bruce Wayne’in vücuduna ışınlasak. Bir sene içinde o kaslı vücut tekrar yağ tulumuna dönerdi. Çünkü adam disiplinsiz. Eski alışkanlıklarıyla o vücudu koruyabileceğini zannederdi.
    (bkz: Omega Erkek)
  • Kurtlar Vadisi izleyen bir gamayı Bruce Wayne’in vücuduna ışınlasak. Bir sene içinde cesedini bulurduk. Çünkü bu adam ezik. Hemen mafya liderliğine soyunurdu.
    (bkz: Gama Erkek)
  • İşinde gücünde bir betayı Bruce Wayne’in vücuduna ışınlasak. Bir sene içinde servetinin yarısını kaybedip nafaka öderdi. Çünkü bu adam amaçsız. Parayı bulduktan sonra gözüne kestirdiği ilk gold digger‘a aşık olurdu.
    (bkz: Beta Erkek)
Birkaç aile sahilde durmuş gün batımını izliyorlar.

Yani sizin anlayacağınız, uzaktan bakıp heves ettiğimiz şeylere sahip olabilmek için bir bedel ödememiz gerekir. Onlara beleşe sahip olsak bile onlar bizim değildir. Elimizden çabucak kayıp giderler. Yani şu an elimizde ne varsa gerçekten hak ettiğimiz şeylerdir.

  • RTX kartla Minecraft oynayan bebeleri görmek sana acı mı veriyor? Demek ki hak ettiğin yaşam standartı bu.
  • Ev sahibin ok gibi binadan kol gibi kira mı alıyor? Demek ki hak ettiğin kira bedeli bu.
  • 10 saat sonra cevap yazan bir kızla mı flört ediyorsun? Demek ki hak ettiğin sevgili adayı bu.

Bu sözlerime ateş püskürecek olsanız da maalesef gerçek bu. O yüzden durumun farkına varıp çalışmalara başlayın. İlk kural seviye belirlemektir. Seviye tespit sınavını yapacak olan da yine sizsiniz. Burada okuduğunuz bilgilerden yola çıkarak ne durumda olduğunuzu kolayca tahlil edebilirsiniz. Yalnız değilsiniz, hiçbir şey için geç kalmış da değilsiniz. Bu yolda beraberiz.